6 Ekim 2012 Cumartesi

2. BÖLÜM: ESKİ BİR DOST


   Mira oldukça neşeliydi. Köyden çıkana kadar herkese neşeli gülücükler saçarak ve el sallayarak ilerledi. Burası gelip geçenin çok olduğu küçük bir köydü. Köy halkı ilk zamanlar Gerard’a şüpheyle yaklaşmıştı  ancak zamanla onu kabullenmişlerdi. Gerard'ın sessiz duruşu ve yaptığı her işte kendinden emin tavırları köy halkında onun savaşta krallığa hizmet etmiş bir asker olduğu inancını doğurmuştu.  Aralarında iyi dövüşmeyi bilen birinin olduğu düşüncesiyle kendilerini daha güvende hissediyorlardı. Elbette kimse bu konuda onunla konuşmamış, sadece yapılması gereken işler olduğunda az bir ücret karşılığında onun yardımına başvurmuşlardı. Her ne kadar Rodrick için çalışıyor olsa da, köyde odun kesmekten yük taşımaya kadar herkesin o anki ihtiyaçlarını karşılayacak işleri yapmıştı dolayısıyla sıcak bir sevgi görmese de herkes tarafından sayılıyordu. Köyde Gerard'a gereğinden fazla sıcaklık gösteren sadece 2 kişi vardı. Biri Mira diğeri ise her daim hanın önünde uyuklayan ve artık yemekleri bekleyen -resmi olarak olmasa da- hancının köpeği. Köpek,  Gerard’ı ne zaman görse sanki bu dünyada olma sebebi Gerard’mış gibi O’nun üzerine atlamasının sonucu olarak her zaman sert bir şekilde itilerek kendini yerde buluyordu .Ama o Gerard’a koşmaktan, Gerard ise onu yere fırlatmaktan asla vazgeçmezdi. Rodrick de her zaman kendisine yakın davranmakla birlikte,  onun mahremiyetine saygı duymuş ve aradaki mesafeyi korumayı tercih etmişti.
          

          Artık köyün sınırlarından çıkmışlardı ve ara sıra öten kuşların haricinde etrafları sessizdi.Avlanabilecekleri bir yer bulabilmeleri için biraz daha yol alıp ormanın içlerine doğru girmeleri gerekiyordu.Çok geçmeden Mira sessizliği bozdu.
-Gerard neden bu kadar sessizsin?
-Avlanmaya gittiğimizi sanıyordum, gürültü yaparak hayvanları kaçırmak istemeyiz.
-Bakıyorum da bir anda avcı oluverdin. Herkes senin savaşta krallık için savaşmış bir asker olduğunu söylüyor
, doğru mu bu?
Soru Gerard'ı hazırlıksız
yakalamıştı. Daha önce kimse ona geçmişiyle ilgili bir soru sormamış, o da hiçbir zaman bir gün sorulursa ne söylemesi gerektiğini düşünmemişti. Sessiz kaldı.
-Demek doğruymuş
... Peki nasıldı, yani savaş?
-Zor.
-Krallığın kazanmış olmasına seviniyorum. Babam o zamanlar işgale uğrayıp krallık tarafından kurtarılan bir köyden geçmek zorunda
kalmış ve o zamandan beri dünyadaki hiçbir yaratığın insanoğlu kadar zalim olamayacağını söyler.Eğer tekrar savaş olursa burada bizimle kalırsın değil mi?
-Savaşlar eskide kaldı, krallık hiç olmadığı kadar güçlü artık.
-Savaş buraya kadar gelmediği için şanslıyız.
Onlar tarafından tecavüze uğramayı bir kenara bırak, içlerinden herhangi biriyle yanyana gelmeyi bile düşünemiyorum.
-Merak etme hiçbiriyle yan yana durabilecek kadar yaşamazdın. Seni önce öldürür, sana sonra tecavüz ederlerdi.
Gerard'ın sesinin tonundaki gerginlik Miraya se
ssiz olması gerektiğini hissettirdi.Yolun geri kalanı boyunca ikisi de hiç konuşmadı.

          Güneşin batmasına yakın ormandan çıktıklarında Gerard'ın omzunda bir geyik vardı.Aslında avları kısa sürmüştü ama hayvan
, taşımak için fazla ağır olduğundan gereksiz parçaları onu götürmeden önce ayırmaya karar vermişlerdi. Hayvanın içini boşaltmış ve kendi işlerine yaramayan parçaları leş yiyicilere bırakmışlardı.Mira oldukça yetenekli bir avcıydı.Sahip olduğu o güzel avcı zırhını üzerinde hakkıyla taşıdığını kanıtlamıştı.Gerard ise biraz paslanmış ama avlanmaya hemen ayak uydurabilmişti.Av onu keyiflendirmişti. Alışılmadık bir şekilde kendisini mutlu hissediyordu.Köye doğru yürümeye devam ederken sessizliği bozan bu sefer Gerard oldu.
-Avlanmayı nasıl öğrendin?
Mira şaşırmıştı çünkü Gerard çok nadir kendisine soru sorulmadan konuşurdu.Özellikle ona kendisiyle ilgili bir soru sormuş olması kızı daha çok şaşırtmıştı.
-Eskiden köyümüzde yaşayan bir avcı vardı, kendisi babamın arkadaşı, oğlu ise benim arkadaşımdı.Babam bazen onunla ve oğluyla ava gitmeme izin verirdi.
-
Bazen ava giden, küçük bir kız için oldukça iyi bir avcısın.
-Çabuk öğrenirim.
Gülümseyerek verdiği bu cevabın ardından gözü Gerard'ın taşıdığı kılıca takıldı.Kendisi sadece bir avcı bıçağına sahipti ve o da ancak avını temizlemekte iş görüyordu.
-İstersen öğrenme konusundaki yeteneğimi bana kılıç kullanmayı öğreterek görebilirsin.
-Evet Rodrick de yemek yapmaktaki yeteneğini, kılıç kullandığım elim üzerinde gösterebilir.
Bu cevabın üzerine Mira oldukça keyiflenmişti.
-Bilmesi gerekmez.
-Düşünürüz.
Gerard gerçekten düşünmeye başladı.Bu kızla arkadaş olmaya başlamaları onu hem rahatsız ediyor hem de mutlu ediyordu. Gerard'ın tekrar düşüncelere daldığını gören Mira, yüzündeki gülümsemeyle yol boyunca sessizliğini korudu.

          Kasabaya vardıklarında hava az da olsa kararmıştı.Çevrelerine aldırış etmeden direk hana yöneldiler.Onlar içeri girdiğinde Rodrick masalardaki boşları toparlıyordu. Onları -özellikle de Gerard'ın omuzundaki geyiği- görünce gülümsedi.Handa başkaları da vardı. Handa toplam 15 masa vardı ve altısı şimdiden doluydu. Handa yemek yiyenler genelde köyün dışından gelen yabancılardı. Gerard geyiği bırakmak için mutfağa yöneldiği sırada Mira da gidip babasına sarıldı ve onlar da Gerard’ın ardından mutfağa yürüdüler. Mira
, Rodrick'e av maceralarını anlatırken Gerard da mahzene kendine şarap doldurmaya gitti. Döndüğünde Rodrick,  geyikle uğraşıyordu.
-Gerard
, iyi iş çıkardınız, bu oldukça iyi bir av.
-
Evet, Mira iyi iş çıkardı.Umarım biz yokken bir sorun çıkmamıştır.
-
Her şey yolunda. Siz gittikten bir saat sonra devriyeler buraları kolaçan etmek için  geldiler, karınlarını doyurdular. Onlara buralarda herhangi bir problem olmadığını söyledim. Yemekten sonra biraz şarap içip gittiler. Sanırım önümüzdeki aya kadar buraya tekrar uğramazlar.
Gerard, neredeyse bir yıldır burada kalıyor olmasına rağmen hiçbir zaman devriyelerle karşılaşmadığını farketti.Elbette bu kendisi için iyi bir şeydi.Kaçak değildi ama yine
de...Sanki Rodrick ne zaman köyden bir devriye geçecek olsa şu ya da bu sebepten ötürü onu köyden uzaklaştırıyormuş gibi hissetti.Bunu düşünürken gözleri hala Rodrick'in üzerindeydi.
-Umarım onların bir daha ki gelişine kadar bir sorunla karşılaşmayız, dedi Gerard ve konuyu kapatarak salona geçip boş bir masada şarabını yudumlamaya devam etti.
         
          Akşamın ilerleyen saatlerinde han kalabalıklaşmıştı. Gerard artık zırhını giymenin zamanının geldiğini düşünüp odasına çıktı ve döndüğünde handa yeni müşterilerin olduğunu gördü. Savaşçı oldukları her halinden belli olan bu 4 adam gürültü bir şekilde siparişlerini beklerken, Gerard da kuytudaki bir masada oturup onları izleme başladı.Oldukça pis görünüyorlardı. Masadaki adamlardan biri Gerard’a arkası dönük oturuyordu. Hepsinin kılıçları yanlarından sarkarken, arkası dönük adam, kılıcı kınıyla beraber kemerinden sökmüş ve kucağına yerleştirmişti.Gerard adamın kendisini pek güvende hissetmediğini düşündü. Adam arkadaşlarına el hareketleri eşliğinde bir şeyler anlatırken adamın sağ elinin olmadığını da farketti. Adamları dikkatle incelerken görüş alanına Mira girdi. Elindeki tepsiden adamların masasına bira servisi yapıyordu ve adamlardan biri elini Mira'nın kalçasına doğru uzattığında kız bir anda çekilip adama bir şeyler söyledi. Gerard, duymadığı halde, Mira’yı taciz etmeye çalışan adamın yüzündeki ifadeden ve masadaki diğer adamların attığı kahkahalardan, söylenenleri az çok tahmin edebilmişti.Adamlar o kadar gürültülü bir şekilde kahkaha atıyorlardı ki handaki hemen hemen herkes dönüp o tarafa baktı ve sonra bazıları da durumu anlayıp gülmeye başladı. Gerard gülmüyordu.Gözleri kısılmış ve vücudu kaskatı kesilmiş bir halde onları izlemeye devam etti. Ardından arkası dönük olan adam Mira’ya asılan adam hakkında yüksek sesle bir şaka yaptı. Gerard bu sefer net olarak işitmişti.Diğerleri kahkahalar atarken ilgisi hala o masada olan birkaç müşteri de o kahkahalara eşlik ediyordu. Gerard ensesindeki tüylerin kabardığını hissetti. Bu sesi tanıyordu. Tıpkı sesin sahibinin de onu tanıdığı gibi. İçinde bir anda büyük bir öfke yükselmişti. Şu an gözlerinin önünde ona asırlar öncesinde yaşanmış gibi gelen bir gecenin izleri vardı.

          Mira
, haddini aşan bir masadan daha zaferle ayrılmış olmanın keyfiyle masalardaki boşları toplayıp yeni siparişler alırken, gözü hanın en uç köşesinde oturan Gerard’a takıldı. Gerard kılıcının kabzasını sıkıca kavramış, hafif öne doğru eğilmiş ve gözlerini hiç ayırmadan biraz önce sarkıntılık eden guruba  doğru bakıyordu.Eğer Mira onu tanımasaydı adamları kıskanmış olduğunu düşünebilirdi ama Gerard'ın bakışlarından bunun çok daha fazlası olduğunu hissetti. Gidip onunla konuşmak istedi ama biraz yaklaştıktan sonra vazgeçti. Onu ilk tanıdığı zamanlarda ondan çekinmişti ama ilk defa şimdi olduğu gibi ondan korktuğunu farketti. Hemen mutfağa geçip siparişleri hazırlamakla uğraşan babasının yanına gitti.
-Baba
Gerard’da bir tuhaflık var?
-Bu zamana kadar bunun zaten farkındaydık değil mi?
-Evet haklısın ama söylemek istediğim şu an her zaman olduğundan daha tuhaf, belki de yanına gidip bir baksan iyi olur.
-Hayatım çok işim var neden bunu
sen yapmıyorsun? Artık gayet iyi anlaşabildiğinizi düşünüyordum.
Mira bir süre sessiz kaldıktan sonra cevap verdi.
-Ben de öyle düşünüyorum ama bence şu an senin konuşman daha iyi olur.
Rodrick başını uğraşmakta olduğu işten kaldırdı ve
kızına baktı. Bir kaç saniye sonra, “Tamam ben ilgilenirim”, dedi ve mutfaktan çıktı. Rodrick bardan bir şişe şarap aldı ve Gerard’a doğru yürümeye başladı. Yüzünü görecek kadar yakına geldiğinde karşılaştığı sadece ifadesiz bir surattı. Gerard  ona bakmadı ama Rodrick, onun etrafında olup biten her şeyin farkında olduğunu biliyordu.”Evlat, sana biraz şarap getirdim”, dedi. Gerard başını yavaşça Rodrick’e çevirdi ve bir kaç saniye sonra ayağa kalktı. “Bu gece daha fazla içmeyeceğim. Bana ihtayacın olursa dışardayım.” Ardından hızlı adımlarla kapıya yöneldi. Rodrick bir süre arkasından baktıktan sonra salona göz gezdirdi. O bir hancıydı ve müşterilerinin memnun olduğundan emin olmak zorundaydı, masaları tek tek gezip müşterileriyle konuşmaya başladı. Genel olarak tüccarları ağırlamaya alışkın olan bu hanın kapısı elbette ki her türlü müşteriye açıktı. Ara sıra hana dilini dahi bilmediği müşterilerin geldiği de olurdu. Ama şu an önünde durup bakmakta olduğu masa böyle bir masa değildi. Bu adamların dillerini bildiğine emindi ama onlara yaklaştığında, adamlar ona çok tanıdık gelen ama farklı bir dilde konuşuyorlardı. Seslerinin tınısında Rodrick’i rahatsız eden bir şey vardı ama bunun adını bir türlü koyamamıştı. Adamlar oldukça sessiz konuşmaya özen gösteriyorlard. Bir süre sonra aralarındaki mesafenin yakınlığından rahatsız olduklarını belli eden bakışlarla gözlerini Rodrick’e diktiler. Rodrick bir anlık tedirginliğin ardından  “Özür dilerim beyim, masanızda bir eksiklik olup olmadığını kontrol etmek istedim”, dedi. Masadakilerden biri, “ Olursa söyleriz hancı, sen kendi işlerinle ilgilen.”, dedi. Rodrick de başıyla hafif bir selam verip mutfağa döndü. Adamların konuştukları dil aklını oldukça bulandırmış ve Gerard’ın rahatsızlığının da bundan kaynaklandığını düşünmüştü. Mira’nın sesi düşüncelerini böldü.
-Problem neymiş?
Rodrick  sadece “ Biraz hava almaya ihtiyacı varmış, şimdi dışarı çıktı birazdan kendine gelir.”  diyerek konuyu geçiştirdi. Mira da omuzlarını silkti ve salona döndü.                           
          
          Rodrick salonda yapılması gereken işleri kızına bırakarak mutfaktaki işine devam etti. Aradan biraz zaman geçmişti ki salondan gelen bir çığlık sesiyle Rodrick  korkuyla yerinden fırladı. Salona çıktığında  Mira, o adamların masasının önünde dudağı patlamış ve yüzü kanlar içinde yerde uzanıyordu. Handaki tüm müşteriler şimdi oraya bakıyordu ve bazı tüccarların korumaları, elleri kılıçlarının kabzalarında tetikte bekliyorlardı. Rodrick kızına doğru koşmaya başladığı sırada masadaki adamlardan biri, “Seni küçük fahişe, bir daha benimle bu şekilde konuşmaman için dilini keseceğim!” diye bağırarak kızın karnına bir tekme attı. Mira, yattığı yerde acıyla sarsılırken darbenin etkisi ciğerlerindeki tüm havanın boşalmasına sebep olmuş bu yüzden çığlık bile atamamıştı. Rodrick şahit olduğu manzara karşısında dehşet, endişe ve öfke karışımı bir duyguyla kızını tekmeleyen adamın üstüne atıldı. Handaki korumaların bazıları da her handa yaşanabilecek küçük bir ağız dalaşının gereğinden fazla büyüdüğüne karar verip, olay çıkaran masaya doğru hareketlenmişlerdi. Mirayı tekmeleyen adamın hemen sağında duran arkadaşı Rodrick’in geldiğini farkedip, hancı daha kızına yaklaşamadan ona doğru bir adım atıp, dirseğiyle yüzüne vurdu ve sert bir şekilde sırt üstü yere düşmesine sebep oldu. Hancının darbeyi aldığı  esnada çıkan sesten  burnunun kırıldığı anlaşılıyordu. Hancı beklemediği bir anda aldığı bu sert darbeyle serseme dönmüş, yarı baygın şekilde yerde yatıyordu. Handaki diğer adamlardan itiraz ve öfke sesleri yükselirken, dört adamdan biri hala yerde yatan Mira’yı tekmelemeye devam ediyor, diğer üçü şimdi kılıçlarını çekmiş, handa kendilerine karşı koymak için hareketlenen korumalara doğru ilerlemişlerdi. Adamların kararlılığını gören- ve bir anda akıllarına bunun için para almadıkları gelen- korumalar, bu işe karışırlarsa kan döküleceğini anlayıp kendi işverenlerini koruma pozisyonuna geri döndüler. Mira’ yı tekmeleyen adam şimdi kızı saçından tutmuş “ Artık bu fahişenin eğitimini ben üstleniyorum hancı, bu kız için daha fazla endişelenmene gerek yok.” diye bağırarak kızı kapıya doğru sürüklemeye başladı. Mira direnmeye çalıştı. Tırnaklarıyla adamın bileklerini çizmeye çalışıyor ama adamın giydiği zırhtan dolayı bir türlü başaramıyordu. Ayağa kalkmaya çalıştı ama bu seferde yediği sert bir tokat tekrar yere düşmesine sebep oldu. ”Bak kızım eğer uslu durursan biz de sana iyi davranırız o yüzden kes çırpınmayı.”, dedi yanında duran adam. Şimdi, dördü birden kızı sürükleyerek handan çıkartıyorlardı ve  biri atları getirmek için hızlıca hanın arkasındaki ahıra koştu. Mira, direnmeyi bırakmış, yaşadığı anın şiddeti ve korkusuyla ağlamaya başlamıştı. Mira’yı tutan adam arkasından gelen bir hırıltı ile birden kızı bıraktı. Hanın köpeği yattığı yerden kalkmış ve yıllardır kendisini beslemekte olan insanın tehlikede olduğunu sezerek sadakatini gösterme zamanının geldiğine karar vermişti. Hayvan olanca gücüyle adamın üzerine atladı ve çarpmanın etkisiyle yere düşen adamın boğazına saldırmaya başladı. Adamlardan biri, birdenbire arkadaşına saldıran köpeği görünce anlık bir tereddüt yaşadı ama bu tereddüt kısa sürdü. Bir an sonra sol eliyle kullanmak zorunda kaldığı kılıcını kaldırıp, özensiz bir şekilde, arkadaşının üstüne çıkıp onu parçalamaya çalışan köpeğe savurdu. Darbe, hayvanın sırtına indiğinde hayvan acı  içinde  uludu. Köpek, sırtı yarılmış ve sarı tüyleri kana bulanırken dönüp yeni rakibine baktı. Tam onunla yüzleşmek için ileri atılacaktı ki derinden gelen keskin ama kısa süreli bir acının ardından karanlığa gömüldü. Vefa borcunu ödemişti, artık bu dünyanın problemleri onu ilgilendirmiyordu. Köpeğin altında yatan adam şimdi hançerini hayvanın kalbinden çıkarmış ölü hayvanı kenara iterek ayağa kalkıyordu. Ayağa kalktığında üstü başı kan olmuş, sarfettiği çabadan ötürü ter içinde kalmıştı. Dönüp etrafına bakındığında kızın emekleyerek hanın içine kaçmaya çalıştığını gördü.” Hadi ama bu kadar nazlanmak yeter, emin ol arkadaşlığımı seveceksin.” diyerek kızın peşinden gitti ve saçından tutarak dik durmasını sağladı. “Eğer sürekli böyle kaçmaya çalışırsan senden bıkarım, işte o zaman gerçekten kaçman gerekir çünkü senden bıkarsam boğazını keserim, yeterince açık mı?” derken hançerini kızın boğazına dayamıştı. Mira çaresizce başını sallayıp anladığını belirtti.” dİyi o zaman şimdi buradan gidelim.” , dedi adam ve  kızı tekrar hanın önündeki yola doğru sürüklemeye başladı. Dördüncü adam hala atları getirmemişti. “ Eğer aptal Rise almak için kendi atlarımızı arıyorsa onun boynunu kıracağım. Kontrol etmeye gidiyorum yeterince oyalandık” diye yakındı tek eli olan adam ve ardından ahıra yöneldi.  Hanın müşterilerinin yığıldığı kapıda yaşanan bir anlık kargaşanın ardından Rodrick elinde bir kılıçla dışarıya çıktı. “ Bırakın kızımı defolun hanımdan.” ,diye haykırdı yaşlı hancı. Mira’nın başında bekleyen iki adam birbirlerine bakıp güldüler. Mira’yı kaçırmaya çalışan adam ,“ Demek senin kızın, eh artık benim kızım olduğuna göre seni öldürsem iyi olur onu ikimiz arasında seçim yapmaya zorlamayalım değil mi?”, dedi ve hançerini yerine sokup kılıcını çekti. “Umarım elindekini kullanmayı biliyorsundur hancı, bu gün ikinci bir köpekle boğuşmak istemiyorum.” , dedikten sonra saldırmaya hazırlandı.
          

          “Merak etme bir daha kimseyle boğuşmak zorunda kalmayacaksın.” Ona açıkça meydan okuyan bu ses adamın irkilmesine sebep oldu. Arkasına dönüp baktığında karşısında genç bir adam gördü. Göğsünü kapayan siyaha yakın gri tonlarında metal zırhı, bir takımdan kalan son parça gibi duruyordu. Vücudunun geri kalanı sert deriden zırhlarla kaplıydı. Belinde bir uzun kılıç taşıyordu ve miğferi yoktu. Yer yer grileşmiş siyah saçları  genç yüzüyle tezat oluşturuyordu. Daha kılıcını çekmemişti ama meydan okumasının gerçek olduğu belliydi. Bu adamın duruşu bir yerlerden tanıdık geliyordu. Sesinde hiç tereddüt yoktu, sakin ve kendiden emin bir duruşu vardı.. Bu genç adamın kan dökülmesine razı olduğu belliydi. ”Seninle oynamak isterdim yabancı ama bunun için vaktim yok. Rolf öldür onu” dedi yanındaki arkadaşına. Amacı diğer arkadaşları gelene kadar bu adamı oyalamaktı.
Rolf elinde kılıcıyla ileri atıldığında Gerard da kılıcını çekmişti. İlk darbeyi karşılamasının ardından ileriye atılarak önce yukardan aşağıya doğru inen bir hamle yaptı ama bir anda kılıcını havada durdurup yukardan darbe bekleyen adamın sol diz kapağının üstüne sağ ayağıyla vurdu. Böyle bir saldırıya hazırlıksız yakalanan Rolf, sol dizinden gelen çatırtıyla birlikte kendini yerde buldu. Gerard, dizi vücudunun ağırlığını taşıyamayacak kadar zedelenen adamı omuzuyla vurduğu sert bir darbeyle yere indirmişti. Rolf bir süre ayağa kalkamayacaktı, Gerard diğer rakibine döndü.
          
          Mira sürünerek babasına doğru gitmeye çalışıyordu. Bütün bu kargaşa içinde Gerard’ın varlığını tamamen unutmuştu. Şimdi ise Gerard ortaya çıkmış ve içini bu durumdan kurtulacaklarına dair umutla doldurmuştu. Gerard bir askerdi ve başlarına bir şey gelmesine izin vermezdi.
           
          Gerard şimdi Mira'nın başında dikilmiş olan adama odaklanmıştı. Yavaş ve emin adımlarla ona doğru ilerlerken, hanın arkasından bir atlı fırlayıp üstüne doğru gelmeye başladı. Gerard dört kişi olduklarını biliyordu, yakınlarda bir yerlerde bir kişi daha olmalıydı. Gerard, atlı kendisine yaklaşırken, adamın kılıcının sol elinde olduğunu farketti. İstediği vuruşu yapamacak diye geçirdi aklından ve göz ucuyla diğer adama baktı. Diğer adam şimdi Gerard’ı hedef almaktan vazgeçmiş ve Rodrick'e yönelmişti. Mira kendisini döven adamın şimdi babasına saldırdığını görünce korkuyla Gerard’a seslendi. Atlı  yaklaşmıştı. Tek vuruş hakkı olduğunu Gerard da kendisi de çok iyi biliyordu. Eğer atlıyı öldürmezse adam kaçacaktı ve Gerard buna izin veremezdi. Diğer taraftan Rodrick bir kaç saniye içinde ölmüş olacaktı çünkü karşısındaki adama karşı hiç şansı yoktu. Gerard seçimini yaptı.
          Gerard atlının nasıl bir hamleyle saldıracağını çok iyi biliyordu. Bu adam dövüşte asla ona denk olamazdı. Eğer öyle olsa sağ kolu hala yerinde olurdu. Atlı, Gerard'ı görebilecek kadar yakınına geldiğinde, yüzünde, önce sanki bizzat ölüm tanrısının kendisi canını almaya gelmiş gibi bir şaşkınlık, sonrasında ise aynı şiddette bir korku belirdi. Sonunda kılıcını kendi ölümüne doğru sallamaya karar verdiğinde artık çok geçti. Korku, şaşkınlık ve acıyla artık kullanabileceği herhangi bir kolunun olmadığını farketti. Gerard'ın yaklaşık on metre ilerisinde atından düştü. Gerard adamın kendisini son anda tanıdığını farketmiş ve adamın yaşadığı şaşkınlıktan faydalanarak hamlesini değiştirmiş, sadece yukarıdan aşağıya doğru yaptığı kolay bir vuruşla yıllar öncesinde sağ kolunu kestiği bu adamın sol kolunu da kesmişti. Vakit kaybetmeden diğer tarafa döndü. Rodrick'in öldüğünü anlaması için sadece bakması yeterli olmuştu.Yaşlı hancının boğazındaki derin yarıktan oluk oluk akan kan toprağı ıslatırken, katili şimdi Mira’ya dönmüş, kılıcını kaldırmış ilk ve son darbeyi vurmak üzereydi. Gerard düşünmeden elindeki kılıcı adama fırlattı ve hemen ardından adama doğru koşmaya başladı. Kılıç çarpınca adamın dengesi bozulmuş ve Mirayı öldürecek olan kılıç darbesini yavaşlatmıştı. Aldığı darbeyle afallayan ve dengesi bozulan adam arkasına hiç bakmadan dönerek kılıcını savurdu. Gerard kendisini tam zamanında yere atmıştı yoksa şu an başı omuzlarının üstünde olmayacaktı. Kıl payı kurtulduğu bu darbenin ardından, hem ikinci bir darbe ihtimaline karşı hem de Rodrick'in yere düşürdüğü kılıcını almak için ona doğru yuvarlandı. Tam beklediği gibi bir an önce durmakta olduğu yere çarpan kılıcı görmekten çok hissetti. Kılıcı yerden aldı ve kendini bir kez daha ileriye doğru atarken arkasından aldığı sert darbeyle yüz üstü yere düştü. Bu sefer kaçmaya çalışmak yerine kılıcı göğsünün biraz üstünde sol elini de keskin olmayan tarafına koyarak destekleyecek şekilde sırt üstü döndü ve döner dönmez kılıcın üstünde patlayan darbe dirseklerini yere çarparak kollarının uyuşmasına sebep oldu. Bu Gerardı'ın beklediği zamandı. Kollarındaki ağrıyı görmezden gelerek yattığı yerden adama bir tekme savurdu. Adam darbeyi aldı ancak Gerard istediği etkiyi yaratamadığını farketti. Adamın tekrar havaya kaldırdığı kılıca bakarak kollarının -ve tabi kılıcın- bu darbeyi karşılamasını ümit etti. Rakibi darbeyi indiremedi, şaşkınlık içinde göğsünden dışarı çıkmış olan kılıca bakıyordu. Birkaç saniye sonra  dizleri boşaldı ve yüz üstü yere düştü. Mira kalan enerjisini Gerard'ın fırlattığı kılıcı alıp babasının intikamını almakta kullanmıştı. Adam düştükten bir an sonra Mira da dizleri çözülerek yere devrildi. Gerard ayağa kalkarken duyduğu at seslerinden dördüncü adamın kaçtığını anlamıştı. Ayağa kalkıp etrafına baktı ve Rolf'un yerden kalkmış ve sendeleyerek kaçmaya çalıştığını gördü. Onu umursamadı. Kılıcını ölen adamın cesedinden çıkarıp atlının düştüğü yere yöneldi. Yanına vardığında adam oldukça kan kaybetmiş olmasına rağmen hala yaşıyordu.Adam Gerard'ı görünce bu sefer yüzünde korku değil mutluluk vardı ve konuşmaya başladığında sesini duymakta zorlanan Gerard yanına diz çökmek zorunda kaldı.
-Hala yaşadığına inanamıyorum, bize öldüğün söylendi.
-Artık bunun doğru olmadığını biliyorsun.
-Demek son karşılaşmamızdan bu yana sırf sen beni öldür diye yaşamışım. Tanrıları gerçekten kızdırmış olmalıyım.
-Tanrıların bizimle bir ilgisi yok, bu bizim yolumuz.
-O yüzden mi burada aptal bir hancıyla onun eninde sonunda fahişe olacak kızı için dövüşüyorsun. Senden geriye kalan bu sığınmacı fedai mi?
-Ben neysem oyum, bildiğim şey şu anda ölmekte olan bir adam olmadığım.
-O halde bitir artık kumandan, beni bekleyen ödüller için sabırsızlanmaya başladım.
Gerard tereddüt etmedi. Kılıcını adamın kalbine sapladığında sadece"Bizi bekleyen tek armağan koca bir hiç." diye geçirdi içinden ve ardından kaçmaya çalışan Rolf'a yöneldi. Tüccarlar handan çıkmış korumalarıyla birlikte köyden ayrılırken, hanın önünde toplanmış olan köy ahalisi Gerard'ı izlemeye başlamıştı. Rolf peşinden gelen adamı gördüğünde daha hızlı kaçmaya çalıştı ama ayağı buna izin vermiyordu. Gerard yaralı adama yetiştiğinde adamın gözlerinden geçen sessiz yalvarmayı gördü. Kılıcını savurduğunda aynı gözler 
şimdi vücudundan neredeyse iki metre uzakta ifadeden yoksun bir şekilde gökyüzüne bakıyordu.                    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder